Homo sapiens-modern insanın evrimi
Homo sapiens: 200 bin yıllık evrim
Çeviri: Bektaş PALA
![]() |
Homo sapiens idaltu yeniden yüzlendirme |
Genel
olarak, Homo sapiens elbette en
başından beri evrimsel gelişim halindedir. Homo
sapiens evrimi de, tipik olarak iki şekilde, hem diğer bütün türlerin
evrimiyle hem de bölgesel adaptasyon (iklim, coğrafya) ile ilgilidir.
Biliyoruz
ki Homo sapiensin kökeni
Afrika’dadır: Bulunan en eski fosiller 195 bin (Omo I) ve 156 bin (Herto 1)
yaşlarındadır ve Etiyopya’dadırlar. İskeletler anatomik bakış açısıyla
moderndir. Dolasıyla, bizim türümüzün sahip olduğu anatomik karakterlere, birçok
en eski Homo türlerinin sahip olduğu
karakterleri çağrıştırsa bile, tam olarak onlarda sahiptir. Bulunan fosillerin özellikle kemiklerinin
histolojik yapıları Afrikalı Homo erectus
ile benzer olurken, modern insan ile kıyaslandığında farklılık gösterir. Bazen Homo
sapiens idaltu gibi sıra dışı fosiller özel olarak adlandırılırlar ki
bunlar Homo sapiensin alt-türü olarak
görülür.
Homo sapiens, antneanderthaller,
presapiens, eski insan, arkaik… Terminoloji kabarıktır ve
bezen aynı fosilleri kapsar. Her şey bir terminoloji ve coğrafya sorunu
değildir ve de zamanla yeni buluntular daha net tanımlanacak.
Aralık
2010’da yayımlanan bir çalışmada, İsrail’de bulunan, Homo sapiense ait olduğu düşünülen ve 400 bin yıl öncesine
tarihlendirilen bir diş buluntularından bahsedilir.
Homo sapiense ait en eski fosiller
![]() |
196 bin- Omo Kibish 1- (Etiyopya) |
![]() |
100 bin- Qafezh (İsrail) |
![]() |
150 bin Herto(Etiyopya) |
Çeşitlilik gösteren Homo
sapiens boyu
Bedensel
iriliğimizdeki değişimlerin nedenleri çoklu ve düzenlidir: Genetik, çevre,
hayat tarzı ve de beslenme rejimi.
İnsan
evriminin boy oranını ilgilendiren çalışmalar ve ölçülerin önemli bir kısmı
Avrupa’dadır ve en fazla fosil bu bölgede bulunur ve de uzun bir periyodu içine
alır.
-
40
bin yıl önce, paleolitikte, Cro-Magnon insanlarının
boyları ortalama 183 cm’ydi ve bu, Cro-Magnon boy ortalamasının, bizlerin şimdiki boy ortalamasının üzerinde
olduğu anlamına gelir. Afrikalı yakın atalarımızın bu büyük beden ölçüsüne
sahip olmaları, belki de, Afrika kıtasının iklimine daha iyi adapte olmalarıyla
açıklanabilir. (Bakınız Cro-Magnon insanının barınağı ve Balzi Rossi
gömütleri).
-
10
bin yıl önce, Neolitikte, daha küçüktük (ortalama 1,62 cm).
Küresel iklim değişikliği, yeni beslenme rejimi ve getirdiği sonuçlar (beslenme
bozukluğu) muhtemelen bu küçülmenin kaynağını oluştururlar.
Doğal seçilim süreci evrimsel olarak işler: Hayatta
kalmak ve üreyebilmek için küçük bedenli bireyler, diğerlerine göre daha az
enerjiye ihtiyaç duyarlar.
Jean-Luc Voisin (MNHN) “Elbette boy ölçüsünün küçülmesi yeni gıda dünyasında olacaktı, ama
neolitikte besin, paleolitiğe oranla daha sınırlıydı. Tarım ve hayvancılık sürekli
olarak gıda elde edilmesine olanak veriyordu ve dolasıyla kıtlık daha az
yaşanıyordu. Fakat bu zorunlu yeni hayat tarzı kol gücü gerektiriyordu. Böylece
çocuklar, çocukluktan çıkar çıkmaz özellikle fizik gücü gerektiren ve fiziksel
gelişimlerini durduran işleri yapmaya başlıyorlardı. Aniden gelişen çevrimsel varyasyonlarda
olduğu gibi, insan ölçüsünü ağır ağır etkileyen faktörlerde ayrıca
incelenmelidir”.
Bugün
ortalama boy (Avrupa’da) 1,75 cm’dir. Bir dereceye kadar ki yakın zamanlı bu
yükseliş, sağlıklı yaşama ve beslenme rejimindeki gelişmeye bağlanır. Yakın
zamanlı ve hızlı olan bu artış, daha önceki boy ortalamaları değişikliklerinin
aksine oldukça adaptasyonlu ve evrimseldir.
François
Marchal (UMR 6578- CNRS)’ın şu sözleri not edilmeli: “Boy ile iklim arasındaki genel ilişkiye
değgin, haklı olarak bu uzun vadede gerçekten evrimsel bir fenomenin var
olduğunu düşünebiliriz. 40 bin yol önce Afrika’dan Avrupa’ya “ulaşanlar” uzun
boyludurlar. Binlerce yılın (hatta on binlerce yılın) ardından boyları kısaldı.
Bu süreç evrime iyi bir örnektir. Beri yandan, boy ölçüsünün artışında, bir
yüzyılı biraz aşan sürede bir evrim kaydetmiyoruz ama adaptasyonu görüyoruz.
Gerçekten, eğer hayat koşulları iyileşirse, Roma imparatorluğunda ve günümüzde
olduğu gibi, boy uzunluğu “hızlıca” (yüz yıl merdiveni) yükselir. Eğer koşullar
kötüleşirse, boy uzunluğu da Roma imparatorluğunun düşüşü gibi düşer”.
“… Tam olarak adaptif fenomenleri (hız, yüz yıl merdiveni ve bu merdiveni kısa hali),
evrimsel fenomenlerden (daha uzun bir merdiven, sıklıkla bir yüz yıl
merdivenine dönüşü olmayan en az 10 bin yıl) ayırt etmek gerekir”.
![]() |
1,95 cm Grimaldi insanı Balzi Rossi (İtalya) Monako insan paleontolojisi müzesi |
![]() |
1,90 cm Menton insanı (gerçekte bir kadın) Cavillon Mağarası Menton tarih-öncesi müzesi |
Beyin ve beden ölçüsü
ilişkisi
![]() |
Cro-Magnon beyni, Antoine Balzeau |
Eğer 100 bin yıl önce Homo sapienslerin beyinleri 1500 ila 1600 cm3 ise, 12 bin yıl daha
geride 1450 cm3 idi. Ve şimdi ortalama beyin ölçüsü 1350 cm3’tür. Kafatası
morfolojisi bireyin genel morfolojisine bağlıdır: Büyük bir kafaya sahip bebek,
narin bünyeli kadının karnından rahatça süzülüp çıkamayacaktı.
“Zaten
biliyoruz ki, 100 bin yıldır, beyin ölçüsünde bir küçülme var. Modern insan
beyni % 15 ila % 20 oranında, Cro-Magnon beyninden daha küçüktür. Kimi bölgeler
gelişirken, diğer bölgeler küçüldü. Ayrıca Neanderthal (kuzenimiz olan tür)
beyni, Cro-Magnon beynine göre % 20 oranında önemli bir fark gösteriyordu. Bu evrimsel farklılıkları ele almalı ve
açıklamalıyız”. Der CNRS’den paleoantropolog Antoine Balzeau.
Öte yandan, beyin ölçüsünün kavrama (zekâ) kapasitemizi
doğrudan etkilemediğini ve en büyük bilginlerin zorunlu olarak en büyük
beyinlere sahip olmadıklarını eklemeliyiz.
Bedenimizin evrimleşen
diğer kısımları
Homo sapiens çenesi ölçü ve oran olarak
aynı şekilde bir değişim gösterdi. Bizim burunlarımız, atalarımızın burunlarına
göre daha narin ve daha küçüktür. Çenemizin daralması, dişlerimizin şimdiki
düzeni oluşturmaları için zorluk çekmelerine neden oldu. Bu durumda, gitgide
yirmilik ve birbirinin üstüne binen (ortodontistlere büyük fayda sağlayacak
şekilde) bazı dişler hiç “çıkmadı”.
Beslenme rejimi değişikliği, çiğneme sistemi
evriminin kesinlikle temel sebebidir. Artık güçlü bir çeneye ihtiyacımız yok ve
yediklerimiz daha sık olarak çiğnenme kolaylığına sahipler. Kaba bir çene artık evrimsel bir avantaj değil.
Fakat bir paradoks olarak, geçtiğimiz yüzyıldan beri
dişlerimizin ölçüsü gelişiyor. Muhtemelen bu evrim, diş minemizi koruyan çok
düzenli florların bir katkısı olmalı.
Obezlik, modern
insanın hastalığıdır. Homo sapiens,
beslenmek için her zaman düzenli bir fiziksel aktivite içinde olmak zorundaydı.
Aşağı yukarı 2 bin yıl önce, bir yetişkin besin elde etmek için tarlalarda
sürekli yer değiştirerek çalışmalıydı. Paleolitikte obezlik çok nadir olmalıydı
ama şimdi sanayi ülkelerinde nüfusun % 30’dan fazlasında görülen küresel bir
felaket oldu. Obezlik, yakın zamanda besin endüstrisinin günden güne daha yağlı
gıdalar üretmesi nedeniyle hızlanmıştır.
“… et içindeki proteinleri kullanmak ve yeterli kaloriyi elde edebilmek
içi Paleolitik avcı ve toplayıcıları,
yerleşim yerlerinin genelinde ele geçirdikleri uzun kemikleri zekice kırıp,
içyağlarını ve iliklerini çıkartıyorlardı.
Et bulmak zaten başlı başlına önemliyken, etin içyağlarını elde etmek
iki kat daha fazla önemliydi. Yaşamak için kaynaklarını biriktiren atalarımız,
böylece belirli bir uyarlanma avantajını kazanmış oluyorlardı. Hamburgerlerin,
cipslerin, gazlı içeceklerin, peynirlerin ve yağlı ürünlerin şimdiki dünyasında
tüm bunlar birer hastalık nedenidir. Ne yazık ki Paleolitik içgüdülerimiz gıda
tercihlerimize rehberlik etmeye devam ediyor”. Jean-Jacques Hublin (Marx Planck Enstitüsü).
Ortalama hayat süresi
![]() |
Dişlerini kaybetmiş 40 yaşlarında bir Cro-Magnon |
Atalarımız,
modern insanlara göre daha kısa ömür sürüyorlardı. 30 bin yıl öncesine kadar,
bir kişinin ömrü nadir olarak 35 yılı geçiyordu. Cro-Magnon insanı (yandaki
foto) aşağı yukarı 40 yaşına geldiğinde ölmeye yakın yaşlı bir insan oluyordu.
Sadece
200 bin yıl önce, yani 1800’de, ortalama hayat süresi 35 yıldan fazla değildi. Yaşam
süresi, 1950’de 46 yıl, 1990’da 64 yıl olarak başarılı bir sıçrayış
gerçekleştirdi ve 2020’ye gelindiğinde (batı ülkelerinde) bu süre 72 yıl
olacak. Bu başarılı kazanım temel olarak daha iyi hayat koşullarından, kaza risklerinin
azlığından, daha iyi tıbbi tedavilerden ve özellikle içilebilir suyu genel
dağılımından (aşılar, antibiyotikler) kaynaklanmaktır. Aslında biz yaşam süresini uzatmadık, biz “sadece”
ölmeye en çok sebep olan şeyleri elimine ettik!
“Günümüz insanlarının hayal dünyasında,
şüphesiz ki eski insanların ortalama hayat süreleri en büyük fanteziyi
oluşturur. Bu konu üzerine yapılmış akademik çalışmalar gerçekten çok az. Genel
olarak, avcı/ toplayıcı topluluklarda bireyler, yerleşik topluluklara oranla muhtemelen
daha uzun yaşıyor olabilirler. Gerçekten de yerleşik topluluklar, toprakta çalışıyor
olmalarından, çok sert olan salgın hastalıklara daha sık yakalanırlar.
Neolitikten itibaren, bu salgın
hastalıklar topluluklar (bu dönem, koleranın ciddi bir ölüm sebebi olmaya
başladığı dönemdir) için önemli birer problem haline gelir. Ayrıca sık sık yer
değiştirme, kirlilik ile ama özellikle kirli su ile temasın az olmasına neden
olur. Bu durum daha çok, ılıman bölgelerde yaşayan topluluklar için geçerlidir”.
Jean-Luc Voisin (MNHN)
Afrika’dan
çıkıldığından beri, yaklaşık olarak 100 bin yıldır, Homo sapiens karşısına çıkan farklı iklim ve koşullara adapte oldu.
DNA üzerine yapılan çalışmalar da gösteriyor ki, genetik özellikler, yeni bir durum
karşısında, bu yeni periyotta değişikliğe uğruyor ya da bu duruma adapte
oluyor. Aslında DNA’nın varyasyon oranı ve dolasıyla “evrimin hızı” son 40 bin
yılda arttı. Genlerimizin önemli bir
kısmı, çoğu hastalığın gösterdiği direnç ve deri rengi gibi hala seçilim
baskısı altında.
Sindirim sistemimiz de
değişir. Memeliler (insanlarda dâhil) doğal
olarak yetişkinlik dönemlerinde süt tüketmezler. Süt ürünlerini hazmedebilmek
için çocuklar, laktoz sindirimini kolaylaştıran laktaz enzimini üretirler. Bu
enzim yetişkinlerde salgılanmaz. Yetişkin bir insan, neolitikten beri süt
tüketir. Bu davranışsal değişim, yetişkinler arasında, laktoz enzimini
sindirebilen ve sindiremeyeni açığa çıkartır. Günümüzde dahi dünya nüfusunun %
50’den fazlası sütü sindiremez. Avrupalı topluluklar için bu evrim, en az 10
bin yıl öncesine tarihlenir.
CurentBiology dergisinde
yayımlanan bir çalışmaya göre “Her insan
kendi DNA (basit temelli DNA dizisindeki değişiklikler, ebeveynler aracılığıyla
aktarılan dizinleri farklılaştırır) ’sında, 100 ila 200 kadar yeni genetik
mutasyonları taşır ki bu 15 milyondan 30 milyona kadar her nükleotidin bir
mutasyona karşılık gelmesi demektir. Bu mutasyonların çoğunluğu önemsizdir ve rahatımız
ve de görüntümüz üzerine hiçbir etkisi yoktur”.
(Xue
Y. Ve diğerleri. (2009) Human Y
chromosome base-substitution mutation rate measured by direct sequencing in a
deep-rooting pedigree.)
Adaptasyonun iklimsel kökeni

Sıcak
iklim bölgelerinde yaşayan insanlarda faydalı mutasyonlar daha sık görülür ve :
-
Büyük,
uzun ve incedirler zira terleme yoluyla boşaltım bu özellikte insanlarda daha
kolaydır
-
Koyulaşmış bir deri ultraviyole ışınlarına
karşı daha dayanaklıdır ve diğerlerine cilt kanserine karşı dirençlidir
Daha
soğuk ve az güneşli iklimde yaşayan insanlar ortalama olarak faydalı
mutasyonlara sahiptir ve:
-
Isıyı muhafaza etmek için çok küçük ve
bodurlardır
-
Daha açık bir deriyle D vitamini sentezini
gerçekleştirir
Homo sapiens Afrika
kökenlidir ve bu nedenle ilk insanların deri renklerinin koyu olduklarını
düşünmek mantıklıdır. Daha soğuk ya da ılıman bölgelerde deri renkleri açılır.
Bakınız
“deri rengi” dosyası: http://jean-paul-pala.blogspot.fr/2013/09/insan-rklar-deri-renklerine-gore-mi.html
Homo sapiens sonrası, şüphesiz ki sapiens öncesinde olduğu gibi büyük
değişimler yok ama farlılıklar(elde edilen kemik ve eski DNA çalışmalarıyla bu
farkları görebiliyoruz) hala var. Türümüz
devam edecek, türümüz evrimleşerek ve zorlu koşullara uyarlanarak devam edecek.
İnsan hem
doğal olarak hem de insanal aktivitelerinin sonucu olarak sürekli değişmeye mahkûmdur.
C.R.
Hominides.com,
Antoine Balzeau, François Marchall ve Jean-Luc Voisin’e katılımları ve bu
sayfanın hazırlanmasında verdikleri emek için teşekkür eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder