25 Eylül 2013 Çarşamba

İnsan ırkları deri renklerine göre mi belirlenir?



İnsan ırkları var mıdır? Deri renkleri neden bu denli fazla?

Çeviri: Bektaş PALA


                             Hepimiz aynı ırktan mıyız?
İnsanlar yüzyıllardır, doğayı ve canlılığı, yerleşik kategori, grup ve usullere göre ele aldı, sıraladı. İlk zamanlarda, sadece anatomik farklılıklar, iki grubu karşılaştırmak için yeterliydi. Örneğin yarasalar basit olarak kuşlar sınıfına yerleştirilmişti çünkü kuşlar gibi uçmalarını sağlayan organlara sahiptiler.  Bu yöntemin Homo sapiens’e uygulanması, uzunca bir zaman aynı mantığı gösteriyordu! Özellikle deri rengi, sürekli olarak sınıflandırmanın konusudur ve bazen farklı gruplar arasında kutuplaşmaya da neden olur.
İnsan türüne ait eski sınıflandırma denemeleri kültürel pratikler ya da anatomi temelinde gelişir ki günümüzün ırkçı teorileri aynı yolu izler.

İnsan sınıflandırılması çalışmalarının tarihi
İncil’de İbranilerin pratik ilkelere göre hayvanları sınıflandırdığı görülür:  Temiz olanlar ve olmayanlar, yenilir olanlar ya da yenilir olmayanlar…
Fransız doktor François Bernier, 1864’te, çok basit ve coğrafik bir yöntemle, dört faklı insan ırkı olduğunu söyleyen ilk kişidir: Her bir kıta kendi insan tipine sahiptir.

Carl Von Linné (Linnaeus), Systema Natura’da Homo sapiens’in karakterlerine göre, biraz daha bilimsel olarak 4 çeşide ayrılmasını önerdi:
-        Amerikalılar: Kızıl, çabucak öfkelenen ve adil
-        Avrupalılar: Beyaz, kan sevici ve kaslı
-        Asyatik: Soluk sarı, melankolik ve sert
-        Afrikalılar: Siyah, soğukkanlı ve rahat
Linné, ayrıca, iki başka değişik fantastik ayrım daha yapar: Azmanlar[1] (tüylü olanlar) ve vurucular (vahşi çocuklar).
Carl Von Linné, her şeye rağmen, türleri yeniden ve yeniden değerlendirip sistem kurmaya çalışanlardan biri olmuştur.



1775’te Doğa bilimci Johann Friedrich Blumenbach , Homo sapienslerin yeniden sınıflandırılmasına ilişkin Linné’ye dayanarak oluşturduğu bir fikir öne sürdü: De generis humani varietate nativa[2]. 1795’te, O, takip eden şu sınıflandırmayı kesin olarak kabul etti: Soluk derili Kafkas türü (Avrupa), Mongol türü (Çin ve Japonya), Kara derili Etiyopya türü(Afrika), Amerikan ve Malezya türleri (Polinezya, Aborjinler…).
Blumenbach’ın büyük yeniliği, türler arasında bir hiyerarşi kurmasıdır. Çok kişisel kriterlere göre, Kafkas türlerini diğerlerinin kökeni olarak görüyordu: Kafkasyalılar en yakışıklı olanlardır! Bu gruptakiler orijinal olarak kalırken, diğer türler dejenere olmuşlardır ( Dejenerasyon sözcüğünün burada bir “diğerine göre sapma” anlamında işlev gördüğü hesap edilmelidir).
Öte yandan Blumenbach, tüm insan türlerinin bir ve aynı tür ile bağlantılı olduğunu düşünür: O, insan türünün birliği ilkesini savunur.

 Sınıflandırmaya ilişkin bütün çalışmalar zamanın ruhunu ve dünyayı algıma biçimimizi yansıtacaktı. Şimdi bizim devralmadığımız bu miras, tarihimizin bir parçasıdır.  Kimileri hala bu teorileri (bazen farkında olmadan!) ırkçı amaçları için kullanıyor. Bilim ve genetik, Homo sapiensin bütünüyle alt-kategorileri olmayan bir ırk olduğunu bizlere gösteriyor. Ve bizler öznel kriterler olan deri rengi, coğrafya, kültür ya da bireysel güzellikten hareket eden bir sınıflandırma yapamayız!



Irkın ve türün tanımlanması
Yaşamın genel sınıflandırılmasında, melezleşmiş tüm toplulukların yeniden gruplandırılması ve soyun kendisi olarak üreyip çoğalabilmesi için türden söz edilir.
Irk kavramı “bir gruba ait ortak ve özel genler” görüşü üzerine kurulur.
François Lebas (INRA onursal araştırmalar direktörü) şu tanımlamayı önerir: “… bir türün içinde bir ırk genellikle, kendi aralarında çiftleşip çoğalarak soylarını devam ettiren, çok sayıda morfolojik ve psikolojik karakteri ortak olan bireylerden oluşan bir topluluk olarak kabul edilir”.




İnsan ırkları mı?
Hiçbir insan topluluğu saf ve kendine has özellikler gösteren genlere sahip değildir. Homo sapiensler bir ve aynı türden oluşurlar. Bir Asyalıyla Avrupalı arasında gözlenen ve büyük anlam ifade etmeyen anatomik farklılıklar, baskın olan ortak genler dolayısıyladır.
İnsan türündeki bu genetik çeşitlilik o kadar önemlidir ki, eğer organını bağışlayacak (bir böbrek örneğin) birine ihtiyaç duyarsanız, uygun donör için öyle şanslısınızdır ki, Senegal Dakar’daki biri bile donör olabilir!
André Langaney (İnsan Müzesi Antropoloji Laboratuvarı eski direktörü) için durum “Aslında,  ırksal olarak genetik belirteç yoktur. Var olan birinin izole edilmesi asla mümkün değildir. Örneğin ‘beyazlarda’ ne var ise, ‘siyahlarda’ o vardır. Sınıflandırma kriterlerine bakarak bir ırk tarifi yapmaya başladığımızda, bu hiç bitmez. Bazıları 450’ye kadar gitti! Eğer nihai anlamda bir sınıflandırma oluşturulacaksa, bir ırk, bireysel düzeyde tanımlanmalıdır zira hepimiz farklıyız”.
İnsan toplulukları tek bir türün,  bir ve aynı taksonomik grubudur.


İnsan türü ne zamandan beri var?
Genetik çalışmalar, insan türünün geçmişinin uzakta olmadığını gösteriyor. Değişik insan toplulukları arasındaki genetik varyasyonlar ise çok zayıf.
Bu küçük farklılaşmaları ortaya çıkarmak için iki insan ve iki şempanzeyi (rastgele seçilen) karşılaştırabiliriz. Şempanzeler, iki insan arasındaki bulunan farklıklara göre daha fazla farklılığı yansıtır.  Dolasıyla onların kekleri bizlerinkine göre daha eskidedir…
Bir türde, birbirleriyle boyut ve önem açısından ilişkisiz kaydedilen genlerin sayısı: Drosophila sinekleri için 14 bin, Homo sapiens için 30 ile 40 bin dir.



Melanositler melanin üretimini kontrol ederler
Deri rengi: Basit bir gen problemi!
Derimizin rengi ne olursa olsun, genlerimizin kontrolü altında melanin (doğal pigmnet) üreten melanositlere sahibizdir.  Yoğunlaşma seviyesine göre,  derimizi az ya da çok koyulaştırır. Aynı zamanda, güneş ışınlarının oranı ve şiddeti bedenimizi etkiler ki, bu etkiden korunmak için de melanin üretilir: işte bu bronzlaşma fenomenidir.



Pigmentasyonun coğrafi dağılımı
Bütün nüansları görebiliriz
Sürekli güneş etkisinde kalan topluluklar “sürekli bronzlaşma” geliştirirler! Eğer bir dönence altı bölgesinden kuzeye doğru yol alırsanız,  hiç şaşmaksızın gitgide insanların daha açık hale geldiğiyle karşılaşırsınız…Yani bu varyasyon adım adım yayılır… Koyu kahverenginden beyaz pembemsiye…
Hangi andan itibaren bir bireyin beyaz, siyah ya da sarı olduğunu belirlememiz imkânsızdır zira tüm nüanslar mümkün ve birbirine bağlantılıdır. 


“Çikolata” kahverengisinden beyaz “aspirin kapsülüne” (yandaki grafik) bütün Homo sapiensler aynı kökene sahiptir.
O, aşağı yukarı 7 milyon yıl önce ortaya çıkar ve muhtemelen Afrika (Toumai?)’da yerleşik durumdadır.
Var olan bütün olasılıklar, ortak atamızın kahverengi bir deriye (güneş ışığına dayanabilmek için) sahip olduğunu ve bir hayli kıllı olduğunu gösterir…   Ne yazık ki deri fosilleşmiyor(!) ve bir gün atalarımızdan geri kalan bir deriyi bulabilmek için şanslı sayılmayız!









[3] Türkçe çevirisi yakında bloga eklenecektir.




 [2] Latince “insan türünün doğal çeşitliliği”.





[1] Yazar burada, kendine göre olağanüstü özellikte olan grupları sınıflandırmak için bu önyargılı ifadeyi tercih ediyor (çn).

                           




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder