Front National (FN)[1]:
Göç, paradoks
Patrick MIGNARD
Çev: Muammer TAN
Avrupa’daki aynı tipte
diğer parti ve örgütler gibi Front National’de(bundan böyle FN olarak
geçecektir çn.) göçten söz etmeyi
bırakmıyor başka bir ifadeyle ruhlarına sinmiş “toprağımızın yabancılar tarafından işgali” fikrinden… Politik
sınıflara kendisini empoze etmek için, politikasının ana eksenini, kendisine
koruyucu olarak gördüğü kaygı ve korku üzerine oturtuyor.
GÖÇMENLİK FRONT NATIONAL İÇİN NE ANLAMA GELİR
FN için göçmenlik yabancıların basitçe gelip yerleşmeleri değildir… Göç, "Ulusal
kimlik" için bir tehdit ve tehlikedir. Yani söz konusu tehlike geniş
anlamda kültürel kaide’yi oluşturan
ulusal kimlikle ilgilidir: değerler, semboller ve adetler…
Yabancı, geldiği yeni ülkeye, ülkesinin farklılıklarını içinde taşıdığı bir
kültürel bagaj ile yerleşecektir… Ve
bir ülkeye yerleşmek, otomatik olarak bu bagajdan vazgeçmek değildir. Bu
bagajın bir defa yabancı topraklara girmesiyle akıllarda kalan soru ona ne
olduğudur.
FN, farklı kültürler arasında bir ayrıma gider… Bu ayrıma göre, bazı
kültürler Fransız kültürüne yakındırlar ki bu yakınlık onların entegre olmalarına
her zaman olmasa da (Asyatik kültürler) olanak sağlar. Sıralama Yahudi-Hristiyan kıstaslarını
içine alarak devam eder ve buradaki kıstaslar İslam’a yeğdir.
FN’ye göre “İslami Kültür”, Fransa Cumhuriyeti değerleriyle uyumlu olmadığı
gibi, Cumhuriyet için bir tehlikedir. Öyle ki bu hipotez, bu kültürün
çağrıştırdığı her şeyi potansiyel tehlike
olarak görür. Ve böylece, “Fransız kimliği”ni savunmak adına işleyecek
strateji, nüfusun Müslüman kökenlilerini sınır
dışı etmektir.
Katolik dini ve Cumhuriyetin değerleri arasındaki derin
uçurumun olduğu bilindiğinde… Kilisenin totaliter zorbalığını yok etmek için
cumhuriyetçilerin çabaları bilindiğinde… Ve FN’nin, köktenci Katoliklere karşı
tutumuna bakıldığında bu argümanın pisliği görülecektir.
Ama bu mantığı onaylamaksızın işitiyoruz! Bu tutum kendi içinde fazlasıyla
çelişkili, politik olarak gülünç ve tarihsel olarak saçma şeyleri taşıyor…
GÖÇMEN ve İSTİLACI
İspanyol istilacılar Amerika’ya çıktıklarında, tarih-öncesinde değillerdi
ve hali hazırda yerli nüfusu bulunan toprakları işgal etmişlerdi ve de uygarlık seviyesi ilerde olan,
kendilerine ait bir kültür geliştirmiş insanlarla karşı karşıyaydılar. İstilacılar, o insanların köklerini kazıyıp yurtlarını işgal ettiler,
kültürlerini, geleneklerini, dillerini yok ettiler ve düpedüz onların yerlerini
aldılar.
Avrupalı istilacılar Kuzey Amerika’ya çıktıklarında, Güneyi işgal eden
istilacılar gibi, aynı yöntemi kullanarak bu bölgede yaşayan insanları
avladılar, köleleştirdiler, esir aldılar ve bir bölümünü katledip topraklarına
el koydular.
Britanyalı ve Hollandalı istilacılar Güney Afrika’yı kuşattıklarında, yerli
nüfusu aynı şekilde avlayıp topraklarını aldılar. Avustralya için Yeni
Zelanda, Fransızlar için Yeni Kaledonya,
İsrailliler için Filistin aynı anlama gelir.
Eğer FN, halkın orijinal kimliğini savunmayı dert ediniyorsa, bununla
birlikte, bu tür olayları (yukarıdaki istilalar kastediliyor. çn) artık mutlak
bir kayıtsızlık içinde “normal” görüyorsa, yani sömürgeleştirmenin bu tipi Ona
haktır (?)
Amerikan kıtasındaki yerel kültürü yok eden göçmenlerin devamı olan
hükümetin varlığını, FN nasıl kabul ediyor?
Nasıl olurda FN, Yeni Kaledonya’da kendilerine ait olmayan toprakları çalan
Fransız istilacılarının iddialarını destekler?
Cezayir’in 1830’larda sömürgeleştirilmesi yerel kültür için açıkça bir tehlike
iken, nasıl olurda FN Cezayir’in sömürgeleştirilmesini savunur?
FN’e göre Fransa’daki göçmenler, Fransa’nın hazır bulunan avantajlarından
istifade ederler, zenginliğimizden faydalanırlar. Öte yandan üretime katkı da
sağlarlar. Ama istilacılar oradaki ülkeleri tamamen yağmalarlar, nüfusu yok
ederler.
FN için, göçün iyisi ya da kötüsü var mıdır? FN için, diğerlerinden farklı
olarak “saygın” bir istila var mıdır?
Görünüşe göre evet! Ama bu durumda sınıflandırmanın kriterleri hangileri
olacak?
Göçmen tehlikeli olacak ama
istilacı saygın!
IRKÇI BİR TEMEL
Bazı şeyleri lafı dolandırmadan söyleyelim… “Göçmen” ve “istilacı”
arasındaki fark, ilkinin beyaz olmayan, ikincisinin
ise beyaz olduğudur.
Bir beyaz bir ülkeyi istila eder ki bu saygındır zira oraya uygarlık ve
“gerçek tanrı”yı götürür.
Renkli olan adam aşka bir ülkeye uygarlıktan faydalanmaya gider ve oraya
tiksinti veren değerler getirir.
Başka bir ifadeyle, kabaca söyleyelim, “gerçek kültür”ü ve diğerlerini
elinde bulunduran, onlara sahip üstün,
beyaz bir ırk olacak… Tez olarak yeni bir tez değil ama insan ruhunun
evriminin bu aşamanın ötesine geçmesine izin vermesini düşünebilirdik. Halbuki
yapacak bir şey yok ve FN bu konuda parlak bir üne sahip.
TARİHİN NE OLDUĞUNA
DAİR TAMAMEN BİR YANLIŞ ANLAMA
Irkçı ve embesil bir parti olan FN, göçmenler
hakkında tüm gerici fikirlerini ortaya koyuyor ve Lepenci[2] “düşünce”yi sayıklıyor.
İnsanlık tarihi herhangi bir kara parçasında
donuk(hareketsiz) olarak kalmış insan gruplarından oluşmadı… Tam tersine, nüfusun
durmadan karıştığı bir süreçti. Kısacık insan ömründen daha uzun, ardı ardına,
bir ritimde seyreden uygarlıklar kuruldu ve dağıtıldı.
İletişimin ve taşımacılığın gelişmesi belli ki
nüfus değişimini kolaylaştırdı. Ve zaman
o kadar da uzak değil, nüfusun be hareketleri, insan ömrü süresince gözlemlenemezdi ve bugün
hala hızlı bir ritim ile bu süreç devam ediyor.
Bu zorunlu gerçeklik , azınlığın, insanlığın geri
kalanına savaş ilanı karşısında iyi bir yanıttır ve bizi, diğer kültürlerin birbirleriyle olan
ilişiklerinde, şiddeti, sınır dışı etmeleri ve kendi başına bırakılmışlığı
ötekileştirme çn) kavramaya götürü.
Ulusalcı faşist ideolojiler ve elbette
Nazizm, aptalca ve sistematik olarak bu
ispatlanmış gerçeği reddettiler, politik modeller ve sosyal tutumlar
geliştirdiler ve ki bu ötekilerin
dışlanmasını getirerek, onun yok
edilmesini anlamına gelerek tüm bu durumlarda bildiğimiz gerçek, insanlığa
pahalıya mal olan bir çatışma gerçeği
var olacaktı.
Süre giden bu politik tutum, kültürler
arasındaki, en kötü, en saçma, yani ne kadar kötü olabilirse o derece
problemlerin oluşmasına dayanak oluyordu.
Bu durum, nüfusun
sabit karışımlarını fikir ve değer çatışmalarıyla iyi ki hariç tutmuyor …
Bu tartışmalar, çatışmanın kaçınılmaz yüzleşmesinde, savaşa götürmedikleri
durumlarda iyidirler.
İnsan olarak, tüm fiziksel değerleriyle, ama kültürel olrak ayrıca, diğerine saygı temelinde var olan bu
temel değer , laiklik için kavga
ismini taşır. Bu temel değerden sonra diğer değerler başlar…
Elbette saf olmuyoruz, bu kavga, diğer tüm
kavgalar gibi risksiz değil ama bu kavga tüm evrensel değerler üzerinde kuruldu
tek garantisi toplumsal etiktir.
Dolasıyla bu kavga, nesillerdir değişik formlarda hoşgörüsüzlüğe,
ırkçılığa, ayrımcılığa ve baskıya karşı
devam ediyor.
Tarihin akışı doğrusal olmaz ve laiklik ,eylemimizin
rehberi ve etik olarak laikliğin güvencesi eylemlerimizdir. Aynı şekilde ve
özellikle diğeriyle, kadınlarla ve erkeklerle laik olsun olmasın ilişkilerimiz
bu güvencededir. Bu, asla laik
olmayanlar, var olma haklarının yok olması demek değildir, bilakis var
olmalarının güvencesidir.
Öyleyse FN ne zaman göçten ve laiklikten söz etse geride
hayalperestler bırakır!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder