26 Ekim 2013 Cumartesi

Avcı- toplayıcı ve çiftçiler 2000 yıl boyunca merkez Avrupa’da birlikte yaşadılar

Avcı- toplayıcı ve çiftçiler 2000 yıl boyunca merkez Avrupa’da birlikte yaşadılar

Çeviri: Bektaş PALA



Etude des restes humains de la grotte de BlätterhöhleMerkez Avrupa’da, avcı-toplayıcılar yok olana değin ya da tarım hayatına adapte olmalarına kadar, avcı-toplayıcı yerliler ve göçmen çiftçiler 2000 yıl boyunca bir aradaydılar. Mayence Johannes Gutenberg Antropoloji Enstitüsü (JGU)  tarafından yapılan genetik çalışmalar bunu gösteriyor.
Antropolog Joachim Burger’ın yönettiği bir bilim ekibi, Hagen (Almanya) yakınlarındaki Blatterhöhle mağarasında bulunan kemikleri inceledi.  Hagen bölgesi,  birçok defa avcı-toplayıcı ve çiftçilere ait kalıntıların bulunduğu bir alandır.
Araştırmanın temel yazarı Dr. Ruth Bollongiono konuya “Göçmen çiftçilerin merkez Avrupa’ya ulaşmalarından kısa bir süre sonra avcı-toplayıcıların kaybolduğu genel olarak herkesçe kabul edilir. Bizim çalışmamız gösteriyor ki Mezolitiğin Avrupalı çocukları, avcı ve toplayıcı olarak, yeni konukları çiftçilerin yanında en az 2000 yıl boyunca yaşamaya devam ettiler. Merkez Avrupa’da avcı-toplayıcı hayat biçimi tam olarak kaybolmaya, çok daha sonrasını düşünemeyeceğimiz şekilde 5000 yıl önce başladı”. Sözleriyle açıklık getiriyor.

Genetik çalışma
Science dergisinde yayımlanması için araştırma ekibi “Blatterhöhle” mağarasında bulunan kemiklerin DNA analizini yaptı. Bu mağara Westphalie’de bulunur ve Berlinli bir arkeolog olan Jörg Orschiedt tarafından hala incelenmektedir.  Blatterhöhle mağarası, avcı ve toplayıcıların aşağı yukarı 5 bin yıllık dönemlerini gösteren az sayıdaki sit alanlarından biridir.

7500 yıl önce Avrupa
Machoire humaine trouvée dans la grotte de Blätterhöhle7500 yıl önce tüm Merkez Avrupa’da avcı toplayıcı bir hayat vardı. 45 bin yıl önce ilk Homo sapiensler Avrupa’ya yerleştiklerinde son buzul çağında hayatlarını sürdürüyorlardı. İklim, 10 bin yıldan daha erken bir dönemde yeniden ısınmaya başladı.
Daha önceki genetik çalışmalar (Profesör Burger ve ekibi) tarım ve yerleşik hayatın merkez Avrupa’da 7500 yıl önce göçmen çiftçilerin gelmesiyle başladığını gösteriyordu. Göçmenlerin kıtaya ulaşmaları ve çiftçi bir topluluk olarak yerleşmelerinden itibaren, avcı-toplayıcıların arkeolojik kayıtlardan kayboldukları düşünülür.  Dolasıyla avcı-toplayıcıların gün gün sönüp gittikleri ya da çiftçi topluklar tarafından absorbe edildikleri varsayılır. 
Foto: Blatterhöhle’de bulunan insan ait alt çene (Orschiedt/DFG


Genetik avcı-toplayıcılar ve çiftçiler arasında kurulan ilişkiyi gösteriyor
Göçmen çiftçiler ve yerli avcı-toplayıcılar arasındaki ilişkiler, araştırmacılar tarafından yeterince incelenmedi. Antropologların işaret ettiği gibi avcı-toplayıcılar çiftçi toplulukların çok uzağında olmayan yerlerde konaklıyorlardı. Bu birlikte yaşam çok uzun bir süre böyle devam etti. Bu bir arada yaşam, her iki topluluğun ölülerini aynı yere gömmeleriyle desteklenir: Blaterhöhle Mağarası.  Çiftçi ve avcı-toplayıcıların bu ilişkisi belirli sonuçlardan yoksun değildi zira çiftçi topluluklarla yan yana yaşayan avcı-toplayıcı kadınlar çiftçi topluluklara karışıyorlar ve böylece avcı-toplayıcı topluluktaki kadın ile diğer kadın arasındaki genetik farkı anlamak zorlaşıyordu. “Bu yakınlık modern dünyadaki insan topluluklarını konu edinen çok sayıdaki çalışmada hesaba katılır. Çiftçi kadınlar, avcı-toplayıcılarla olan yakınlığı, sosyal bir lanet olarak değerlendirirlerdi”. Der  Burger.

Araştırmacılar uzunca bir zaman, sonuçları nasıl değerlendirecekleri konusunda net fikirlere sahip değillerdi. Fosil DNA incelemeleri iki topluluk arasındaki farklılıkları yeterince anlaşılır gösteriyordu ama insanlara ait buluntuların izotop analizleri hala belli soru işaretlerinin olduğunu gösteriyor.  Elbette bireylerin beslenme rejimleri, kemikler ya da dişler üzerinde yapılan kimyasal incelemelerle tespit edilebilir. “Kanadalı meslektaşlarımız tarafından, insanların bıraktıkları atıklar üzerinde yapılan izotop analizleri, puzzle parçalarını bir araya getirmeye başladı”  diyor Bollongino. “Bu incelemeler gösteriyor ki, Merkez Avrupa ve Kuzey Avrupa’da 5000 yıl önce,  avcı-toplayıcılar çok özel bir beslenme rejimi geliştirmişlerdir (özellikle balık tüketimi)”.

2000 Years of Parallel Societies in Stone Age Central Europe, Ruth Bollongino, Olaf Nehlich, Michael P. Richarda, Jörg Orschiedt, Mark G: Thomas, Christina Sell Zuzana Faikosava, Adam Powel and Joachim Burger.

CR

Kaynaklar:
Sciencedaily
ScienceMag
 

14 Ekim 2013 Pazartesi

Stephen Jay Gould biyografisi


Stephen Jay Gould
Paleontolog
Çeviri: Bektaş PALA

Stephan jay Gould Gould, 1941’de New York’ta doğdu. Beş yaşına geldiğinde, mahkeme stenografı babası Onu Amerika doğa tarihi müzesine götürmüştü. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında paleontolojiye ilgili olan Gould ayrıca New York ‘Yankee’lerinin (beysbol takımı)  tutkulu bir taraftarıydı.

Antioch College’den 1963’te jeoloji diplomasıyla mezun olan Gould,  1967’de New York’a geri döner ve Kolombiya Üniversite paleontoloji bölümünde doktora öğrenimine hak kazanır. Harvard Üniversitesi’nde jeoloji ve zooloji dersleri verir, aynı üniversitede bilim tarihi bölümünde asistanlık görevi yürütür ve aynı zamanda Karşılaştırmalı Zooloji Müzesi Omurgasızlar Paleontolojisi bölümünde de müdürdür. Paleontoloji, biyoloji, jeoloji ve bilim tarihi dersleri vererek, bu alandaki en ünlü hocalardan biri oldu.  1996’da New York Üniversitesi biyoloji (Vincent Astor kürsüsü) bölümündeydi ve bütün zamanını New York ile Cambridge arasında geçirdi.

20 Mayıs 2002’de hayatını kaybetti. 



La structure de la théorie de l'évolution
Evrim teorisinin felsefesi
Stephen Jay Gould’un son eserlerinden biri nihayet Gallimard Yayınları’nın katkısıyla çevrildi (Fransızca kastediliyor çn). Gould’un bu eseri,  elbette diğer eserleri gibi, araştırmacı ve öğrenci tüm evrim tutkunlarının incelemesi gereken bir eser. Diğer eserlerinin aksine bu eser, her şeye ilişkin değil.  Bir baş yapıt…  Evrim teorisini savunmak için bir kale…



                                                           
                                                                 Akademik çalışmaları
İlk zamanlarda Gould, yumuşakçalar ve Bermuda’da bulunan fosil salyangozlar üzerine eğilmişti.  İlk önemli monografisi Ontogeny and Phylogeny (Ontogenez ve filogenez) (1981) evrimsel biyolojide rekapitülasyon teorisini ele alır. Sonraki çalışması Mismeasure of Man[i](İnsanın yanlış ölçümü) (1981)’de zekâya ilişkin biyolojik belirlenimci görüşleri sorgular.  Bu eserler, tarihin titizce ele alınmasıyla Gould’un yeteneğini gösterir.
Konuları ele alış biçimi, bütün çıkış noktaları, kişisel çalışmaları onu Darwin’in teorisine götürür ki buda Ona en karmaşık bilimsel konuları çok basitçe düşünme olanağı verir.
İnsanın Yanlış Ölçümü’nde, yaratılışçı teorilere ve biyolojik belirlenimciliğe, genellemeciliğe, insan gruplarının zekâ ölçümleriyle sınıflandırılarak ele alınmasına karşı sorgulayıcıdır. Gould’un bu iki eseri yayımlandığında çok iyi karşılandı ve 1982’de İnsanın Yanlış Ölçümü Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği’nin ödüle layık görüldü.



Etkileyici edebi üretimler
Gould, 1965’ten itibaren Amerikan Bilim Dergisi için (N 263, 1965; 223–28) “ Is Uniformitarianism Necessary? (Tekdüzelikçilik gerekli midir?) isimli denemesiyle yazmaya başlamıştı ve bu deneme Onun ampirik çalışmasının çerçevesini oluşturarak, evrim teorisinin uyarlanmacı yorumlarını eleştirdiği ve 19. bilim anlayışını ele aldığı bir deneme olur.  70’li yılların başı, Gould’un evrimsel tarih eleştirisinin, evrim teorisiyle ilgili tarihsel monografilerde görünmeye başladığı, bilim tarihi 13. Uluslararası kongresi (1971)’nde insan evrimine ilişkin Friedrich Engels’in fikirlerini paylaştığı ve ayrıca Amerikan Bilim Dergisi, Bilim, Biyoloji Tarihi Dergisi ve diğer birçok dergide bu fikirleri işlemeye başladığı yıllardır. 1974’de, Gould, Natural History, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi dergileri için aylık olarak “This View of Life” başlığı ile makaleler kaleme almaya başladı. Daha sonra, makale serileri “Ölçü ve kalıp”, “İnsan zekâsının ölçümü” ve de “Irk problemi” temelinde gelişti.  Yazılarını yayımlamaya başladıktan iki yıl sonra, Gould, doğa tarihinden güncel ve tarihsel birçok konuya dair yazmaya başladı. 25 yıldan daha fazla, Naural History için derginin 280. sayısına değin makale kaleme aldı. Dergi okuyucuları için Gould kusursuz bir bilimsel makale yazarı oldu.




Evrim teorisine katkısı: Kesintili dengeler
Stephen Jay Gould Gould’un, Darwinizm’in temel kavramlarına ilişkin eleştirisi “kesintili dengeler”  kavramı ve onun tarihsel olasılığının öneminin doğrulanması, evrimde dış çevreye uyum mekanizması dışındaki diğer faktörler üzerine kuruludur. Gould, kesintili dengeler teorisini, ilk olarak meslektaşı Niles Eldredge ile 1972’de dile getirdi. Evrimsel sürecin, görece hızlı türleşme dönemlerinin, sabit ilerleme çizgisinin tedrici dönüşümüyle olduğu görüşüne itiraz eden Gould, kesintili dengeler teorisini 1972'de meslektaşı Niles Eldredge ile formüle etti. Gould'un tarihsel eleştirilerinin bağlamını, bu tedrici evrim modelinin gösterişli yorumlarını da kapsayan sorgulamalar oluşturur. Ona göre aşamalı evrim inancı, 19. yüzyıldaki baskıcı politik ve kültürel önyargılara neden oluyordu. Charles Darwin, özellikle evrim teorisinde belirli çelişkilere, kendini gösteren belli yetersizliklere, fosil kayıtların azlığına rağmen ve de çok sayıda küçük değişimin nasıl bir evrimsel ilerlemeye neden olduğunun açıklanamadığı koşullarda saygın bir entelektüel mücadele yürüttü ve düşüncelerini terk etmedi. 

Stephen Jay Gould bibliyografyası

1977 Ontogeny and phylogeny

1979 Darwin ve Sonrası

1987 Time’s arrow cyle: myth and metaphor in the discovery of geological time

1982 Pandanın Başparmağı- Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler

1983 İnsan Yanlış Ölçümü

1984 Hen’s Teeth and Horse’s Toes

1988 The Flamingo’s Smile: Reflections in Natural History

1990 Aux racines du temps (Zamanın Kökleri)

1991 Wonderful life: The Burgess Shale and the Nature of History

1933 Bully for Brontosaurus

1933 The Book of Life: An Illustrated History of the Evolution of Life on Earth
Peter Andrews ve Stephen Jay Gould

1994 Urchin in the Storm: Essays About Books and Ideas

1996 Eight Little Piggies: Reflections in Natural History

1997 Yaşamın Tüm Çeşitliliği- İlerleme Mitosu

1998 Binyılı Sorgulamak

2000 Rocks of Ages: Science and Religion in the Fullness of Life

2001 Leonardo’s Moutain of Clams and the Diet of Worms: Essays on Natural History

2001 The Lying Stones of Marrakech

2004 I Have Landed: The end of a Beginning in Natural History

2005 The Hedgehog the Fox and the Magister

2006 The Structure of Evolutionnary Theory









8 Ekim 2013 Salı

Fransa’da antropolog ve paleoantropolog olmak

Fransa’da antropolog ve paleoantropolog olmak
Çeviri: Bektaş PALA

Hominides.com, ziyaretçilerinden, antropolog ve paleoantropolog “olmak” için gerekli eğitimin nasıl olduğunu bilmek isteyen mailleri düzenli olarak alıyor.
Bu sayfada, zor olduğu kadar tutkulu olan antropoloji ve paleoantropoloji mesleği üzerine yoğunlaşacağız.
Antropolog ve paleoantropolog olmak zor çünkü Fransa diğer ülkelerin aksine, antropoloji eğitimine başlamadan önce, adaylara çok az olanak sunmaktadır.
Zor çünkü adaylar çok fazla ve “çeşitli” olsalar dahi, akademik çalışmalarıyla bağlantılı bir iş garantisini koşullar nedeniyle elde edemiyorlar.

Amacımız antropoloji eğitimi almak isteyenlerin cesaretini kırmak değil ama öğrencilerin motivasyonunun güçlü olması gerektiği uyarısını yaparken,  yine de laboratuvarların ihtiyaçlarını karşılaşmak için onlara olan beklentinin varlığını ifade ediyoruz.

Meslek
Antropoloji mesleği
Louis Leakey kazı alanında.
Paul Broca (1824–1880)’a göre antropolog bir bilim insanıdır ve toplumların değişkenliğini ve hareketliğini inceler. Bunun adı insan çalışmasıdır. Günümüzde antropologların ilgisi biyolojiden çok daha geniştir: toplumlar, kültürler, linguistik, ekonomi ve teknoloji…
Paleoantropolog, insanın kökeni ve çeşitliği konularında uzmanlaşmıştır.
Pascal Picq, paleoantropolojiyi  “insanın kökeninin ve ortamının çalışılması. Fosillerle atalarımızın anatomilerini ve davranışlarını keşfetmemiz” şeklinde anlatır.



Dünyaca ünlü antropolog ve paleoantropologlardan bazıları
Michel Brunet, Yves Coppens, Raymond Dart, Yvette Deloison, Donald Johanson, Louis Leakey, Pascal Picq, Brigitte Sénut, Pierre Teilhard de Chardin…
Paul Broca
Michel Brunet
Yves Coppens
Raymond Dart
Yvette Deloison - Paléoanthropologue
Paul Broca
Raymond Dart

Louis Leakey
Mary Leakey
Pascal Picq
Brigitte Sénut
Pierre Teilhard de Chardin
Mary Leakey
Pierre Teilhard
de Chardin
Donald Johanson









Diğer mesleklere göre antropoloji
Tabi ki tüm antropologları, çalışma alanlarındaki (sıklıkla Afrika) toprakta buldukları bir nesne üzerinde bıkıp usanmadan çalışan araştırmacılar olarak hayal ediyoruz.
Ya da Epinal (Fransa’da bir kent)’deki gibi:  Mikroskobunun önünde ufacık bir kemik parçasını inceleyen bir araştırmacı…
Her antropolog ve paleoantropolog adım adım kendi kariyerini ve yolunu oluşturur ve böylece meslek bütün yönleriyle oluşur.

 Birazcık mübalağa…
Antropoloji, adli antropoloji gibi çok farklı ve özelleşmiş alanlara sizi götürebilir. “Uzmanlar” gibi televizyon programları, tüm gerçekler başka yöndeyken mesleğin pastoral görüntülerini verir.  Tantanalı olay yerinin ve  yüksek teknolojinin uzağındayızdır.
Adli antropolog Kathy Reichs…



Eğitim[i]
Antropoloji,  disiplinimsel bir bileşime sahiptir ve bu bileşenlerin biri tercih edilerek o alanda uzmanlık kazanılır. Antropoloji öğrenimi uzundur ve daha en başında sabit bir çalışma konusu belirlemek tercihen daha iyidir. Mezunlar için iş alanı geniş değildir.

Lise dönemi
Bir lise öğrencisi antropolog olmak istiyorsa, yapacağı tek şey lisede bilim bölümüne[1] yönelmelidir.
Bu tip bir eğitim ve öğrenimin karmaşıklığı, sonrasında size çalışmalarınıza uygun şekilde devam edebilmeniz için en iyi temeli verecektir.

Üniversite
Lisan seviyesi
Lisans, liseden sonra üç yıl sürer.
Müfredat belirlenimi:
Lyon 2 üniversitesi
Provence Üniversitesi
Lyon 2 Üniversitesi’nin önerisiyle, üniversitenin ilk yılıyla öğrenciler lisans dönemi boyunca “toplum bilimleri, kültürel değişim ve süreçler, değerler, biyolojik ortam,  antropolojik yöntem” başlıklarında öğrenim görürler.
Üniversite eğitiminin ilk yılı, teorilere ve tarihe ayrılır. İkinci yıl, daha geniş alanı kapsar: Din, paleoantropoloji, biyolojik antropoloji, doğa ilişkileri… Üçüncü yıl öğrenciler, on seçenek üzerinden bir alanı tercih ederler. Örneğin tarih-öncesi bu alanlardan biridir…
Üçüncü eğitim yılının sonunda, her sömestr , öğrencilerin toplum ve doğa bilimlerinde sahip oldukları bir lisans derecesi olarak onaylanmış olur. Lyon 2 Üniversitesi lisans sonrası yüksek lisans derecesine de olanak tanır.

Yüksek lisans(1) derecesi
Liseden sonra üç yıllık üniversite eğitimine ek olarak yapılan bir yıllık yüksek lisans eğitimiyle yüksek lisans 1 derecesi elde edilir.
Birçok seçenek arasından ilgili olduğunuz alanı tercih ederek uzmanlaşmaya devam edersiniz.  Şöyle ki:
-        Eğer tarih-öncesi sanata ya da taş devri endüstrisine tutkuluysanız tarih alanını tercih edersiniz
-         Özellikle eski DNA (konuyla ilgili genetik alanında güncel çalışmalar çok zengin çok sayıda laboratuvar konu üzerinde çalışır) çalışmak istiyorsanız biyoloji (ekoloji ya da biyokimya) tercih edersiniz
-        Eğer jeolojik dönem ve devirleri, dördüncü zaman gibi örneğin, çalışmak istiyorsanız jeolojiyi tercih edersiniz
-        Seçilen alanlardan sonra, biyoloji ve jeoloji gibi alanlarında temel konulara hâkim olarak DEA[ii] derecesi elde etmek olanaklıdır.

Yurtdışında?
Kanadalılar, yüksek lisans derecesinden önce uzmanlaşma yönünde eğitim alma şansına sahip olabilirler. Montreal Üniversitesi, antropoloji lisans derecesini, arkeoloji ve biyolojik antropolojiyle denk görerek bu alanlarda uzmanlaşma seçeneği verir.
İskandinavya ülkeleri de aynı şekilde Neolitik ve maden çağı alanlarında uzmanlaşma şansı verir.

DEA ya da Yüksek lisan 2 derecesi
Lise sonrası üç yıllık üniversite eğitimine ek olarak iki yıllık yüksek lisans eğitimi demektir.
Ders veren okullar:
Provence Üniversitesi
Ulusal Doğa Tarihi Müzesi (Tarih-öncesi ve jeoloji seçeneğiyle)
Lyon 2 Üniversitesi (Tarih-öncesi alanında doktora imkânı da sunar)

Şansınızı artırmak için öneriler:
-        Uygun bir tez konusu,
-        Laboratuvarlar düzeyinize dikkat edecektir (Yüksek lisan 1 seviyesini tamamlayınız),
-        Tez danışmanı, projelerinizi değerlendirecek ve gelişiminize yardımcı olacaktır.

Tüm bunlar bir simyacının yapacağı şeyler gibi görünebilir! Şansınızı arttırmak ve başarmak için, lise eğitiminiz biter bitmez, beklenti ve ihtiyaçlarını öğrenebilmek için laboratuvarları araştırmaları ve onlarla iletişime geçmelisiniz. Böylece, hiç kimsenin ilgilenmediği konulara yönelmeyerek eğitiminizi en uygun şekilde tamamlamış olacaksınız!
Bu ön araştırmalar, en popüler araştırma konuları içinde, “yetenek ve birikimlerinize en uygun”  alanı seçmenize imkân verecektir.

Yüksek lisansın birinci derecesinden sonra ikinci derecesini de tamamladınız ama bu bir iş bulmayı garantilediğiniz anlamına gelmeyecektir! Öğrenciler, akademik çalışmalarına devam ederek, habilitasyon[iii] derecesini de geçerek ders verme yetkisi almak için çalışırlar. Bu aşama, yeni bir tez çalışmasının gerektiği aşamadır ve tezin tamamlanması gereken süre 10(!) yılı bulur ve böylece öğrenciler bir üniversitede ders vermek için başvuru hakkını elde ederler.

İyi şanslar!








[1] Bu tercih, Türkiye’de lise öğrencilerinin sözel, sayısal ve eşit ağırlık bölümlerinden birini tercih etmesine benzer.



[i] Sadece paleoantropoloji öğrenimi ele alınmıştır.
[ii] DEA, Türkiye’de yüksek lisans eğitiminin ikinci yılına denk gelir ve “derinlik”, “uzmanlık” seviyesidir.
[iii] Habilitasyon, bazı Avrupa ve Asya ülkelerinde en yüksek seviyeli akademik sınavdır.


























6 Ekim 2013 Pazar

İNSAN GENOMUNUN KODUNU KIRMAK


Sahip olduğunuz genler ne zaman öleceğinizi söyleyebilir mi?

Son yapılan çalışmalar genetik kaderimize meydan okuyabileceğimizi söylüyor.
Joseph Stromberg, Smithsonian dergisi, Ocak 2013
Çeviri: Hasret Öztürk

Telomerler ( kırmızı renkli), ayakkabı bağcıklarinin plastik uçları gibi kromozomları korurlar. Telomer uzunluğu uzun bir ömür için gösterge olabilir. (Carol ve Mike Werner / PHOTO RESEARCHERS, INC) 

Yunan mitolojisinde bir insanın dünyada geçireceği zaman, bükülmüş bir ipin uzunluğu ile doğumda belirlenir ve kaderi tarafından kesilirdi. Modern genetik, Yunanlıların bu fikrine, Telomer adı verilen DNA ipliğinin, kişinin yaşam süresi ile bağlantılı olduğunu göstererek katılır. Fakat yapılan yeni çalışmalar, kaderle ilgili eski düşüncelerin de altında yatan gerçeği açığa kavuşturdu.


Genlerinizi oluşturan DNA, 46 kromozom içerisinde birbirine geçmiş şekildedir ve her biri ayakkabı bağcıklarının plastik uçları gibi kromozomları koruyan telomerler ile sonlanır. Telomerler, doğumda oldukça uzundurlar fakat her hücre bölünmesi ile gittikçe kısalırlar. Hücrenin belli bir bölünme sayısından sonra oldukça küçük bir alan kaplarlar ve ardından hücreler ya aktif olmayan bir hale geçer yada ölürler. Yaşlı insanların telomerleri, genç insanlara göre genellikle daha kısa olduğu için, bilim insanları, telomer uzunluğunun hem yaşam süresini hem de hücre sağlığını etkileyen bir gösterge olduğuna inanmaktadır. 

Araştırmacılar, şimdi yaşam koşullarının telomerleri değiştirebileceğini gösteriyor. Çevresel etmenlerin yaşlanma üzerine olası etkisi olan bu durum, merak uyandıran yeni sonuçlar getiriyordu. Duke Üniversitesinde yapılan bir çalışmada, araştırmacılar aynı çocuk hastalardan hem 5 hem de 10 yaşına geldiklerinde, DNA örnekleri alarak analiz ettiler. Bu 5 yıl içinde, bazı çocuklar fiziksel istismar, zorbalık ve aile içi şiddete maruz kaldı. Araştırmanın sorumlusu Idan Shalev, "Şiddetin birçok çeşidine maruz kalan çocukların, tek tip şiddete maruz kalanlara göre telomerlerinde daha hızlı hasara uğradığı  gözlenmektedir" açıklamasında bulundu.


Boston Brigham ve Women's Hastanelerinde gerçekleştirilen diğer bir çalışmada, kronik stresin fiziksel bir etkisi olabileceğine dair ipuçları bulundu. Ülke çapında 5,243 hemşire arasından fobi sahibi olanlar olmayanlardan daha kısa telomerlere sahiplerdi. Araştırma sorumlusu Olivia Okereke durumu "yaptığımız bu çalışma sanki 60 yaşındaki bir birey ile 66 yaşındaki başka bir bireyi karşılaştırmak gibiydi." seklinde yorumladı.

Fizyoloji ve tıp alanlarında 2009 Nobel ödülünü paylaşan ve Johns Hopkins Üniversitesinde moleküler biyolog olan Carol Greider "Telomerler, kromozomların uç kısımlarını korumada önemlidir" der. Yaşa bağlı rahatsızlıklarda telomerlerin riski arttırdığını ekleyerek devam eden Greider "Telomerler çok fazla kısaldıkları zaman, mutlaka sonuçları olacaktır." görüşündedir.

Araştırmacılar, telomerlerin kısalmasına neden olan sebeplere ekleme yaparken (örneğin sigara içmek, enfeksiyon hastalıkları) telomerlerin sindirilmesini yavaşlatacak aktiviteler de gösterdiler. Almanya'da yapılan bir çalışmaya göre, 40 ve 50 yaşlarında insanlar eğer hareketsiz bir yasam sürselerdi, 20'li yaşlardaki insanlara göre yüzde 40 daha kısa, eğer yaşamlarını koşmaya adamış olsalardı yüzde 10 daha kısa telomerleri olacaktı.

Bilim insanları, hala telomerlerin, olumsuz yaşam koşullarında nasıl kısaldıklarını ya da olumlu koşulların nasıl etkilediğini tam olarak anlamış değiller. Ayrıca, doğrudan sorumlu olduğu düşünülen bazı yaşa bağlı hastalıklar dışında, kısa olan telomerlerin yaşlanmaya neden olduğu ya da bir şekilde yardımcı olup olmadığı kesin  olarak söylenemiyor. Sonuç olarak, kaderin bu duruma neden olmadığı açık. Telomerler üzerine yapılan yeni bilimsel çalışmalara göre, bir dereceye kadar ne kadar zamana sahip olabileceğimizi etkileyebiliriz.







5 Ekim 2013 Cumartesi

Ateşin evcilleştirilmesi

İnsan ateşe hükmediyor
Çeviri: Muammer TAN


İnsanlaşmanın ilk işaretlerinden olan ateşin kullanımı, insan evriminde önemli bir yer tutar. Aslında insan ateşi evcilleştirmekle kalmayıp onu ihtiyaçlarına göre kullanabilen tek hayvandır. 
“Takriben 400 bin yıl önceki barınakların görünümüne bakıldığında,  muhtemelen ateş etrafında daha organize bir sosyal hayat olduğu görülecektir. Ateş, olağanüstü bir insanlaşma motoru olmuştu. Gecenin masraflarına karşı günü aydınlatıyor ve uzatıyor, insanların mağaralara yerleşmesine imkân sağlıyor,  kış tüketimine karşı yazı uzatıyor ve tekrardan ısıtıyor, insana dünyanın değişik soğuk bölgelerine yerleşebilme olanağı veriyor, besinleri pişirme ve parazitlerden arındırma, mızrakların uçlarını ateşte sertleştirirken alet üretimini geliştirmeye olanak sağlıyordu ama özellikle kullanışlı bir yenilikti” diyor Henry de Lumley (2004).

İlk ateş ocağı izleri

Zhoukoudian: 400 bin yıllık bir Çin barınağı
400 bin yıllık ilk ateş izleri Çin’deki Zhoukoudian'dadır. Orada, ateşte sertleştirilmiş kemik ve keçiboynuzlarından oluşan birçok parça bulundu ve bu farklı izler, Pekinlilerin barınaklardan oluşan yerleşkelerini ustaca kullanabildiklerini kanıtlıyor. Bu yerleşke üst üste 4 katman yanmış taş kömüründen oluşan 6 metrelik bir kül ve insan kemiklerini içerir. 





En eski ateş ocağı
İsrail’de, Gesher Benot Ya’agov yerleşkesinde ateş izlerine ulaşıldı.  Elde edilen tohumlar, odun, yanık çakmaktaşı 790 bin yaşında olan  bir ya da birkaç tane ateş ocağının varlığını gösterir gibiydi.
Araştırmacılar, yine de elde edilen ocak kalıntılarının, planlı bir şekilde yapılan ocaktan geri kalan izler olabileceği fikrine kuşkuyla yaklaşıyorlar.
Claire Gaillard (CNRS)’a göre, kömürleşmiş parçaların dağılımı, kazara gelişen bir yangın ihtimalini düşünmemizi zorlaştırır. Ekim 2008’de, elde edilen bu ateş ocaklarına ilişkin başarılı bir çalışma yayımlanır. Yanık çakmaktaşları, ateşi istedikleri zaman yakma kapasitesine sahip farklı insan kuşaklarının farklı dönemlerini işaret eder.
(Quaternary Sciences Reviews).

Diğer korunmuş izler
Ateş ocağı izlerini taşıyan diğer yerleşkeler temel olarak Avrupa'dadır: Vertesszollo (Macaristan), Terra Amata (Nice-Fransa), Lunel Viel (Fransa), Auchenheim (Aşağı Ren) ve Menez-Dregon (Britanya-Fransa).
 Genel olarak ateşin kullanımının, 400 bin yıl önce Avrupa'da yaygınlaştığı tahmin ediliyor.  Pezletice (Çek Cumhuriyeti) yerleşkesi de bizlere ayni şekilde 650.000 yıllık ateş izleri sunuyor; ancak kanıtlar bu ateşin bilinçli olarak yakılmadığı yönünde. 

 Afrika
Afrika kıtasındaki bazı yerleşkeler eski yangın izleri sunuyor (1,5 milyon yıl). Ancak bunlar muhtemelen doğal yangınlardı: Chesouanjia ve Gadeb (Etiyopya), Bodo (Kenya).

Ateş niçin yakılıyor?
Fonksiyonları hakkında bilgi vermeyen eski ateş ocağı izleri bulmak!
Kemiklerin, odun parçalarının ya da taşların tozlaşmış kalıntıları ateş ocaklarının amacını belirtmiyor. Arkeologlar bu yanıcıları, odun ağaç türlerini tespit edebilseler de, bazı durumlarda yapamıyorlar ve bu durumlarda atalarımızın gözettiği hedefi hayal ediyoruz…

Isı üretimi
Kar, yağmur ve uzun süreli soğuk… Atalarımız hızla bu iklim şartlarına uygun bir yerde barınmayı tercih ederlerdi. Mağara girişlerinde konuşlanırlardı. Ateş, alanı çabucak ısıtırdı ve böylece insanlar mağara içinde gruplaşabiliyor ve ısınmış çevreden faydalanabiliyorlardı.

Korunma
Makalenin başında da belirtildiği üzere insan, ateşi evcilleştiren tek hayvandır ve böylece süregelen bir korkunun da üstesinden gelmiştir.
Tutuşturulmuş bir ateş veya yakılmış bir meşale vahşi hayvanları korkutup uzaklaştırmak için yeterli oluyordu. Bu pasif savunma kabilelere tam bir avantaj sağlarken, onları ateşin kullanımında da günden güne ustalaştırdı.

Yiyeceklerin pişirimi 
Rastlantı, kazara… Atalarımızın yiyeceklerini pişirmeyi nasıl geliştirdikleri bilinmiyor. Daha kolay çiğneme, kolay sindirim, daha lezzetli bir tat onlara çekici gelen kesin avantajlar olarak düşünülebilir. Ateş ocaklarında bulunan birçok hayvan kemiği kalıntıları bu pratiğin hızla geliştiğini gösteriyor. 

Ateş nasıl yakılıyor
Sanıldığı gibi atalarımız, iki çakmak taşını birbirine sürtmüyorlardı. Bu hiç bir işe yaramaz! Basitçe iki çakmak taşını birbirine vurmak tutuşmayan kıvılcımlar çıkarır. Öyleyse, basit ince bir dalı yakmak için böyle bir şans yok!
Ateşi tutuşturmanın sadece iki “basit” yolu vardır…

Çarpma
Çarparak ateş yakabilmek için 3 farklı malzeme gerekir: Çakmak taşı, demir cevheri (ateş taşı ya da demir sülfit) ve bir temel yanıcı (bitki ya da mantar).  Çakmak taşının demir parçasına çarpımı (aynen çakmakta olduğu gibi) temel yanıcı üzerinde kıvılcımlanır ve bu işlem 2 saniye devam eder.  Bu süre, kuru otlar üzerinde kor yaratmak için yeterli bir süredir. 



En eski çakmak
 Belçika’daki Chaleux mağarasında 13 bin yıl öncesine tarihlendirilen ateş taşı kalıntılarına ulaşıldı. Bu kalıntılar ilk çakmak örneği olarak değerlendiriliyor.

Ayrıca ilk çakmağın bulunduğu yer olarak görülen bu yerleşkede büyük bir kumtaşı döşemesi ile yaban öküzü kalıntılarına da ulaşılmıştır.


  
Demir sülfit, kıvılcım oluşturmak için.

Çakmaktaşı: Tarih-öncesin temel çakmağı.
                                            
                                                        Kor oluşturmak için dallar.



Ateşe hükmeden atalarımız
Bilimsel kanıtlar, görece ateşin kullanımının çok eski olmadığını gösteriyor (400 bin yıldan daha az). Gelecekte bu tarihi geriye alabilecek yeni keşifler olabilir. Buluntular, atalarımızdan çok azının ateşi evcilleştirebilmiş olduğuna işaret ediyor.

Homo erectus
Homo erectus Tavtavel
Homo sapiens
Homo floresiensis
Neanderthal
   
Cro-Magnon



Atalarımızın bıraktığı ateş ocağı izleri

 Tarihi yerleşkeleri inceleyen arkeologlar, kömürleşme izlerinin, stratigrafik katmanlarda yer alan ateş ocaklarının bir sonucumu ya da basit yangın izlerimi olup olmadığını açıklamalıdırlar.  
Eğer bu ocaklar insanlar tarafından yapıldıysa, şu ölçütler sıralanabilir:
— Bir ya da birkaç kat kül katmanı var ise (ocağın tekrar tekrar kullanıldığını belirtir),
—Ocak çevresinde taşlar ya da yassı taşlar var ise,
—Pişirilmiş et parçalarını gösteren kömürleşmiş kemiklerin varlığı.





Terra Amata
Bir barınak örneğindeki ocak
"Avrupa'nın ilk sakinleri" sergisinden


                                                                                                                                                           
                                                                Laugerie-Basse
                                                                      Ateş ocağının kahverengi tabakası

Menez-dregan
Ateş ocağı
"Avrupa'nın ilk sakinleri" sergisinden